16 Ocak 2017 Pazartesi

1984

Kitap hakkında ilk olarak "ürkütücü" tanımını yapmazsam yazıya başlayamam. Bilmiyorum, bir romanı okurken kendimi baş karakterin yerine normalden biraz fazla koyuyorum galiba. Diğer türlü olmuyor. Karakterle bütünleşmem, olaylara tamamen onun gözünden bakabilmem, olayın tümüyle içine girebilmem lazım. Bazı kitaplarda da bunu büyük oranda başardığımı düşünüyorum.  1984 de onlardan biri. Kendimi direkt olayda hissettiğim bir kitap.

Kitabın başı, insanı hemen içine çekecek şekilde yazılmış. Dünya Okyanusya, Doğu Asya ve Avrasya olarak üç ülkeye bölünmüş durumda. İçinde yaşanılan ülkenin (Britanya, Okyanusya) ve dünyanın akıcı bir tasviri ve birtakım aksiyonlarla sürekli diri tutuyor okucuyu. O safhayı geçtikten sonra zaten alışmış oluyorsunuz ve içinizde sürekli kitabı okuma, sayfaları ilerletme ve sonunu görme arzusu doğuyor. Bir yandan da müthiş bir korku ve algı imparatorluğunun içinde yaşamaya başlıyorsunuz. Şahsım adına kitaptaki distopyadan reele geçiş süreçleri pek çabuk olmadı. Bir süre böyle etrafa bakındım falan. Mutfakta dinleme cihazı olsaydı ne yapardık şeklinde olaylara yaklaşmalar, dudak kıpırdatmadan konuşma antrenmanları gibi birtakım paranoyak işler yaptım.

İçerisindeki olaylar hakkında ne detay versem ne yorum yapsam spoiler olabileceği için pek yazamıyorum açıkçası ama kitap, dediğim gibi bence bir miktar korkutucu. Yani korkutucu doğru kelime mi emin değilim ama geriyor insanı. Tavsiyemdir, hızlı biter keyif verir. Okuyunuz efendim.


Eren

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder